Maydanoz

https://www.flickr.com/photos/faydasivar/23736523618/in/photostream/

Bir gün maydanoz özleyeceğimi söyleseler inanmazdım. Gülfem bu mahallede tam da özlediği gibi kokan maydanozu bu manavda bulmuştu. İranlı manavın yerine geldiğinde salam diye selam verip tot ziens (hollandaca görüşmek üzere) diyerek ayrılıyordu. Mis gibi kokuyordu maydanoz. Yaprakları desen tam istediği çıtırlıkta, kart değildi. Manav yanına da kişniş koyuyordu hep. Her defasında da önce kokluyordu. Ne yazık ki kişnişten sabun tadı alanlardandı. Maydanozu bir defasında gördüğünde “ahh maydanoz ne güzel kokuyorsun ama biraz az mı taze?” diye kendi kendine mırıldanınca bir başka müşteri de elini maydanoza uzatmıştı, sen almayacaksan ben alırım dedi. E sen maydanoz dedin. Hangi dili konuşuyorsun sahi? Yunanca! Aaa demek siz de maydanoz diyorsunuz. Biz de maydanoz diyoruz. Mahalledeki en güzel maydanoz da bu manavda!

Dolmanın içine ne güzel gidiyor maydanoz. Bir gün yine almış maydanozları. Maydanoza maydanoz diyen bir adamla beraber sarma saracaklardı Gülfem. Çocuğun ismi Gavril. Bugün hâlâ maydanoz görünce aklına Gavril geliyor. Gülfem bir tutam alıp şunun tadına baksana nasıl lezzetli değil mi diye Gavril’e uzatmıştı. Seviniyordu Gülfem ikisinin de mutfakta aynı şeyleri aynı derece sevmesinden. O gün de Gavril bıçağı Gülfem’in elinden alıp ver onları bana ben doğrarım diyip soğanları Gülfem’e itelemiş. Bir yandan göz ucu ile Gavril’in bıçak tutuşunu, doğrayışını izliyordu. Bir insana maydanoz doğramak bile bu kadar mı yakışırdı yahu? Gülfem’in de gözleri dolmuştu soğanları doğrarken, Gavril orada pis pis gülüyordu ağlama yahu diyerek. O gün aklıma elbette gelmezdi bir gün maydanoz doğrarken de gözlerimin dolabileceğini. Soğan değildi kesme tahtasında duran. Bu maydanozlar neden ağlatıyordu böyle? Özlüyordu Gavril’i çok özlüyordu. Bıçak tahta üstündeki maydanoza vurdukça o güne ışınlanıyordu gülfem. Keşke burada olsaydın da soğanları yine doğrayan ben olsaydım dedi ve iç geçirdi. Malum soru yine zihninde yankılandı. O napıyordu acaba? Maydanoz doğruyor muydu? Ya soğanlar? Sarmanın içini hazırlarken o doğranmış maydanoz ve soğanlar da birbirine kaynaşmışlardı. O gün Gavril ve Gülfem de sevdikleri şarkıları dinlerken birbirlerine sarılıp öpmüşlerdi birbirlerini. Ne Gülfem yunancayı anlıyor ne de Gavril türkçeyi. Gavril dilinin döndüğü derecede güzel Gülfem diyebiliyordu. Bir de bahçe kelimesini seviyordu. Herhalde tınısı ona başka geliyordu. Güzel bir bahçenin verdiği huzuru mutfakta beraber ne güzel yaşamıştık. Gavril’in sevdiği yunanca şarkıyı bile ezberlemişti. Bunu böyle arkadaşına anlatınca, Gülfem’in arkadaşı amaan Sezen Aksu da yunanca şarkı söyleyebiliyor demişti. Ama Sezen Aksu maydanozun ne demek olduğunu bilmiyordu işte!

Ti simera, ti avrio, ti tora

Ne bugün, ne yarın, ne de şimdi
Bir an önce temizleyelim
Ayrılığımızın zamanı geldi
İkimiz için daha iyi olabilir
Bir an önce temizleyelim.

Ne bugün ne yarın ne de şimdi
Şimdi beklesek de ne kazanacağız?
Homurdanmalar fırtına gibi kopmaya başladı
İkimiz de bu yolda mutsuz olacağız.
Şimdi beklesek de ne kazanacağız?

Ne bugün ne yarın ne de şimdi
Beraber yaşamayacağımıza göre
ve ikimizde yokuş aşağı gittiğimiz için
en iyi şimdi ayrılmamız

Yorum bırakın