Yanlış yapmak istiyorum

Koskoca kadın Gülfem teyze bağırıyordu meydanın ortasında bir yandan yerinde zıplıyor bir yandan da bağırıyordu: “ben artık yanlış yapmak istiyorum! Bıktım sizin doğrularınızdan! Ne hayır geldi bunca doğrudan? Annemin karnından çıkıp şu dünyaya gözümü açtığımdan beri acı çekiyorum. O acılar içinde kıvranırken arada gülümsüyorum. Ne zaman gülümsediğimi görseler sanıyorlar ki sürekli mutluyum. Sanıyorlar ki başıma ne gelirse gelsin, ülkeyi yangın alıp götürse bile yine gamsızca etrafıma bakıp gülümseyeceğim ve bundan en ufak bir üzüntü bile yaşamayacağım. Yas nedir bilmiyorum sanıyorlar. Bir türlü anlamıyorlar her doğum bir sancı ile gerçekleşiyor. Annenin tüm çığlıkları odayı kaplıyor, derin nefes al nefes ver! Hadi ha gayret! Sonra bir bebe çıkıyor ortaya! O da ağlamaya başlıyor. Ağla be çocuk! Doya doya ağla! Gün gelecek sen ağlıyorsun diye seni kınayacaklar! Ağlamaktan belki utanacaksın! Hatta aa koskoca kadınsın/erkeksin ağlanır mı buna diyecekler! Ama dünyaya geldiğin an ağladığın içinse sevinecekler. Adeta bu dünyada nefes almaya başladığının emaresi bu ağlamak. Hoşgeldin bebe bu dünyaya! Sahi yeryüzündeki ilk ağlama tecrübende acı çektin mi? Bak sana o anda yanlış yapıyorsun demedikleri için şanslısın. Gerçi ağlamazsan da endişelenecekler.”

Gülfem teyze mahallenin deli kadını diye ün salmıştı. Sahi neden deli diyorlardı sana Gülfem teyze? Duymak istemedikleri şeyleri yüzlerine vuruyorum. Hoşlarına gitmiyor. Ama bir zararım da yok onlara. O yüzden deli işte deyip geçiyorlar. Ama en ufak bir zararım olsa bana cadı diyip mahallenin ortasında yakarlardı eminim.

Ya peki yanlış yapmak? Sürekli ya hata yaparsam ya düşersem ya aksilik benden kaynaklı olur diye diken üstünde yaşamak aslında o kadar zor ki! Hata yapıp bisikletinden düşüp dizini yaraladığında bile canın o kadar acımayacak. Dizindeki yara daha sonra iyileştiğini biliyor musun? İnsanlar en temel şeylerde gözlerini kırpmadan yaparken mesela çalarken çırparken bir başka şeyde hata/yanlış yapmaktan deli gibi korkabiliyor. Tüm hayatımı ama bunu yaparsam ne olur şunu yaparsam ne olur diyerek harekete bile geçemeden günlerim aktı gitti. O yüzden artık ben sadece yanlış yapmak istiyorum. Zaten şu an ne yaparsam yapayım kaybedeceğim de bir şey kalmadı. Senin yanlış dediklerin benim doğrularım artık! Hadi benimle beraber haykır “yanlış yapmak istiyorum!”

Sevmek Zamanı filminden bir kare.

Maydanoz

https://www.flickr.com/photos/faydasivar/23736523618/in/photostream/

Bir gün maydanoz özleyeceğimi söyleseler inanmazdım. Gülfem bu mahallede tam da özlediği gibi kokan maydanozu bu manavda bulmuştu. İranlı manavın yerine geldiğinde salam diye selam verip tot ziens (hollandaca görüşmek üzere) diyerek ayrılıyordu. Mis gibi kokuyordu maydanoz. Yaprakları desen tam istediği çıtırlıkta, kart değildi. Manav yanına da kişniş koyuyordu hep. Her defasında da önce kokluyordu. Ne yazık ki kişnişten sabun tadı alanlardandı. Maydanozu bir defasında gördüğünde “ahh maydanoz ne güzel kokuyorsun ama biraz az mı taze?” diye kendi kendine mırıldanınca bir başka müşteri de elini maydanoza uzatmıştı, sen almayacaksan ben alırım dedi. E sen maydanoz dedin. Hangi dili konuşuyorsun sahi? Yunanca! Aaa demek siz de maydanoz diyorsunuz. Biz de maydanoz diyoruz. Mahalledeki en güzel maydanoz da bu manavda!

Okumaya devam et

Yağmur ve kar; ölüm ve intihar

Gülfem. Güzel isim değil mi? Gülfem’e de ismi babaannesinden kalma bir isimdi. Babaannesi gülü andıran hiç bir güzel meziyetlere sahip değildi ama en azından böyle güzel bir isme sahip olmak onun sayesinde olmuştu. Gülfem gül ağızlı anlamına geliyordu. Gülfem dışarıda yağan karı seyrederken hangi kitaptan olduğunu hatırlamadığı bir cümle zihnini yeniden ziyaret etmişti: ” o kadar şanssızdım ki intihar etmek istediğim gün Ren nehri donar.” Ren nehrini Pariste ilk gördüğünde yine aklında bu cümle yankılanmıştı. Burada ölmeye kalkışsa farkedilir miydi acaba? Ama nehir donsa atlasa bile insanlar yine de farkedebilirlerdi.

(Eingeschränkte Rechte für bestimmte redaktionelle Kunden in Deutschland. Limited rights for specific editorial clients in Germany.) Germany, Hesse: Frozen river Rhine neary Bingen and Ruedesheim. February 1956 (Photo by ullstein bild/ullstein bild via Getty Images)

Gülfem yıllardır kar yağışı görmemişti, karlara bata çıka yürüyeli ne kadar da uzun zaman olmuştu. Burada hep yağmur yağıyordu. Karla yağmurun arasında nasıl bir fark olabilirdi? Kar mesela ölümü çağrıştırıyor. Sahi insanlar neden intihar ediyordu? Acaba kışın mı daha fazla intihar ediyorlardı baharda mı? Önündeki makale bahar aylarında intihar sayısının arttığını söylüyordu. Depresif bir kış mevsimini atlattıktan sonra bahar size yaşama gücü getirmiyorsa iyi bir fikir olabilir tabii. Kendini artık bu derece ümitsiz hisseden biri için mevsimin pek bir önemi olmasa gerek. Yazın intihar etsen, eğer yalnızsan, kaldığın yerde artık üstüne sinekler üşüşünce etrafı da rahatsız eden bir koku yayılırsa farkedilebilirsin. Aaa Gülfem ölmüş derler. O yüzden kış iyi. Kokusuz. Sırf elleri ve saçları kokuyor diye sigarayı nasıl hızlı bıraktığını hatırladı. Koku önemliydi, sevdiği adamı da öperken koklaya koklaya öperdi. Kar yağmaya devam ediyor. İntihar eden insanların sebeplerini düşününce mevsimin aslında pek bir önemi de kalmayabiliyor. Çektiğin acılara son vermenin mevsimi mi olurmuş? Sevmenin aşık olmanın da aslında mevsimi yoktu. Bakmayın o şarkılarda ben her bahar aşık olurum dediklerine.

Sonra yeni bir soru peydah oldu. Peki insanlar nasıl intihar ediyorlar? Canlarını son bir kez daha acıtarak mı? Peki sen olsan nasıl intihar ederdin? Gülfem canının nasıl tatlı olduğunu düşündü. Olabilecek en acısız şekilde intihar ederdim dedi. Haplarla veya fare zehri ile. Fare zehrinin iç organları parçalayarak fareleri zehirlediğini öğrenmişti ve bu zehirler insanda da tesirliydi. Geri dönüşü de yok. GÜM! Yanına da melatonin alırsın uykuda yavaş yavaş bedenin iyice içten parçalanmaya başlar. Yine yalnız olduğu aklına geldi. Yalnız olmanın en kötü yanlarından biri de buydu. Sesin soluğun çıkmadığında kimse yokluğunu farketmeyecekti bile. Anca annen arayacaktı seni. Kimsenin de aklına gelmeyecek seni aramaya. Daha sonra ölümün kokusu dışarıya yayılmaya başlayacak. O anda rahatszı olacak öteki insanlar. Aaa burada bir insan varmış diyecekler. Gülfem sıcak kanlı, sevecen, neşeli, sürekli gülümseyen biri. Gülümsemesi bazı insanları sinir ederdi. Sonra farketti bu insanlar gülümseyemeyen insanlardı. Gazetelerde intihar eden bazı insanların arkasından şunları yazarlardı “hayat dolu bir insandı, şaşkınız”. Hayat ne zaman dolu biliyor musun? Başka bir hayatla paylaşınca dolu oluyor. Tek başınayken bardak çok boş, sessiz, alıngan ve şefkat bekliyor. Bir yandan da içinde fırtınalar koparken gül gibi yüzünün arkasına da saklıyorsun, gülümsüyorsun. Sonra bunu alışkınlık haline getiriyorsun. Gülümsemek aslında bir duvar örmek gibi bir şeydi. Duvarında arkasında neler olup bittiğini göstermemek için. Ama işte duvarın ardında akan göz yaşlarını da duvarın dışındakiler duymuyordu da. Yağmur böyle bir şeydi. Yağmur yağdığında herkes duyar. Gürültüsü ile beraber ben buradayım diyerek gelir. Bir seni ıslatır, hissedersin de. Karın gelişi ise öyle değil. Kar fırtınası hariç diyelim. Sessizce tane tane düşmeye başlar. Buz gibi bir hava. Tertemiz bir hava. Karlar eriyince de havanın kokusu değişir. İnsan ölünce de kokusu değişir değil mi? Koku. Koku nasıl da güzel bir şey. Sevdiği kokular aslında seneler içinde çok değişmemişti, yeni kokular eklendi hep o koku paletine. Ama renkler değişiyordu. Sarı. O sevmediği babaannesini hatırlatan sarı rengi. Birden en sevdiği renkler arasında yerini alıvermişti. Kokular, renkler değişiyor da insanın gülüşü değişiyor mu? Çocukken gülüşü nasılsa şimdi de aynı. Bakışlar? Ehh onlarda da pek bir değişiklik yok. 7sinde neyse 70inde de aynı. Bazı şeyler böyle değişmezken biz neyi değiştirmek için bu kadar çabalıyoruz sahi? Çocukken neysek şimdi oysak? Bu kadar uğraş niye? Bu kadar çaba niye? Bu dünyada ne değişecek? Yani Gülfem bu dünyadan ayrılsa da ayrılmasa da bir şey değişmeyecek. Kar yağıyor, kar yağıyor. Her taraf sessiz. Belki insanların attığı adımların sesi çıkıyor. Ama kar yağıyor. Yağmur yağarken atılan adımların sesini hiç duydunuz mu sahi? Sade cama vuran,asfalta vuran yağmurun sesi. Yağmur ıslatıyor. Kediler de zaten ıslanmaktan hoşlanmıyor. Sezen Aksu sahi neden böyle demiş? Bir kedim bile yok anlıyor musun? Gülfem iç geçirdi bari bir kedim olsaydı diye.

Skype Mülakatına Nasıl Hazırlanır?

Bir arkadaşım doktora başvurularına başladı ve Skype mülakatları için tavsiye istemişti. Ona yazdıktan sonra bunları yazıya da aktarmak istedim. Ben şu anda Wageningen Üniversitesi’nde doktora yapıyorum. Başvuru öncesinde de zihnim bayağı netti. Burayı istiyordum. MEB bursu mülakatına çağrılınca, başvuru yaptığım alanda çalışan hocaları taramaya başlamıştım Wageningen’de. İki hocaya mail attım oradan. Birinden geri dönüş oldu ve “ikimize mail atmışsın, üçümüz beraber skype görüşmesi yapacağız” dediler. Şu anda ikisi de hocam.

Ben bu skype görüşmesine nasıl hazırlandım? Baştan belirteyim bunlar benim kendi tecrübelerim, siz daha farklı şekilde de tecrübe edebilirsiniz.

A girl on swing – Banksy
Okumaya devam et

30a 30 Kala 27. ve 28.gün Yıldızlar

Bugün 30a 30 kala serimde 28.gün, dün yorgunluktan akşam bilgisayarımı açamadım. O yüzden iki günü yeniden birleştiriyorum.

Bugünün şarkısı Hümeyra – Tutsana Ellerimi.

Bu şarkı, biraz hüzünlü bir şarkı. Bugün spotify şarkı radyomda çıktı, yeniden hatırlamak hoşuma gitti.

Okumaya devam et

30a 30 kala 26.gün Spor

Ooo 4 gün kalmış 20 Ocak’a. Bugünün şarkısı için çok kararsız kaldım. O yüzden iki parça birden paylaşmaya karar verdim. 30lu yaşlarda umarım daha hızlı karar verebilirim. Pardon vazgeçtim, tek şarkı paylaşacağım. Zaten hepsi Jülide Özçelik’ten idi.

Jülide Özçelik- Şu Yalta’dan Taş Yükledim, Jazz İstanbul Vol.2 (2012)

Okumaya devam et

30a 30 Kala 24. ve 25.günler Biraz telaşlı

Bu iki günü birden birleştireceğim. Çünkü hiç yazacak vaktim yoktu. Gün içinde de arada ne yazsam filan diye düşündüm. Biraz telaşlı halim geldi aklıma, aynı zamanda da gamsız olabiliyorum. Bugünün şarkısı da Grup Abdal- Kirpiğin kaşına değdiği zaman olsun. Çünkü kirpiğim cidden kaşıma değebiliyor.

Okumaya devam et